Ben Küçükken Çok Salaktım

Ersan Özer (Akşam) - Mart 2004

Edip Akbayram'ın ismini Edi zannederdim. Yani o, benim için "Edi Pakbayram"dı.


Ablama, "Nasıl olup da koca bir günü canın sıkılmadan evde oturarak geçiriyorsun?" demiştim. "Büyüyünce insanın canı sokakta oynamak istemez ki" cevabını vermişti. Uzunca bir süre büyüyüp büyümediğimi anlamak için kendime, "Canın sokakta oynamayı istiyor mu?" diye sormuştum.


Dedemle parka gittiğimiz bir gün TRT'ciler çekim için oradaydi. Beni oynarken çektiler. Yayın günü bizim aile jeneriğinde gözüktüğüm çocuk programını izlemek için televizyon başına geçti. Kendimi ekranda görünce, "Beni niye parkta unuttunuuuz?" diye gözyaşlarına boğulmuştum.


"Geri vites" kavramım yoktu. Şoför, kolunu koltuğa atıp arkaya doğru bakınca araba otomatikman geri geri gidiyor zannederdim.


Benden büyük kuzenlerim dondurmacıların dondurma külahlarının sivri kısmıyla kulaklarını karıştırdığını söylemişti. İnanmıştım. Hâlâ da külahların sivri kısımlarını yemem. Çöpe atarım.


Babaannem bir gün ölürse sevdiğim dizilerin olmadığı bir gün ölsün istiyordum.


Abimle Karaoğlancılık oynardık. O Karaoğlan olurdu, beni de Bizans askeri yapardı. Sonra evire çevire döverdi. Çok mühim bir şey yaptığımı sandığım için canım yansa bile hiç sesimi çıkarmazdım.


Yeşil ve siyah zeytinin ayrı ağaçlarda yetiştiğini sanırdım.


Bulmacalardaki, "Annenin erkek kardeşi" kısmına dayımın beş harfli ismini sığdırmaya çalışırdım.


Anaokulunda patates baskısı yapmayı öğrenmiştik. O kadar hoşuma gitmişti ki, evde duvarlara, masa örtülerine filan basmıştım. Ancak sanat merakım annemin yeni aldığı beyaz eteğe patatesi yapıştırmamla son bulmuştu. Hem gönlünü almak hem de el koydugu patateslerime kavuşmak için dahiyane bir fikirle ögretmenimin yanına gittim. "Annem" yazısını patatese oydurttum. Sevinçle eve gelerek soyundum. Renkli boyalara batirdığım patatesi vücudumun her tarafına bastım. Sonra da annemin karşısına geçtim. Beni o halde görünce ağlamaya başlamıştı.


Madonna ile Maradona'yı kardeş zannederdim. Kendi kendime, "Bunlarin babası ne şansli be. Bir çocuğu futbolun kralı, öbürü müziğin kraliçesi" derdim.


Birinden özür dilediğim zaman Allah'ın bana bir özür vereceğini sanırdım. Sakat olacağımı düşünüp hemen "dilediğim özürü" geri alırdım.


Kurban Bayramı'nda toplanan derilerden uçak yapıldığını sanırdım. Uçakların dış yüzeyinin bu derilerle kaplandiği için Türk Hava Kurumu'nun topladığını düşünüyordum. Uçak kaçırma filmlerinde silahla ateş edildiğinde ya da bomba patladığında, "Ayyy! Deri delindi!" derdim.


Annem banyodan çıktıktan sonra babamın söylediği, "Sıhhatler olsun" lafını "Saatler olsun" diye anlardım. Bunun da, "Banyoda amma çok kaldın" gibi bir şey demek olduğunu sanıp babamın anneme kızdığını düşünürdüm. Annemin buna karşin niye sadece, "Sağol" dediğini merak ederdim. "Ne kibar kadın, babam kızsa da hiç muhatap olmuyor" diyerek anneme hayran, babama kıl olurdum.


Ben küçükken hakikaten salaktım...